3 Mayıs Türkçülük Günü olarak her yıl kutlanan Türk ve Türklük, Türkçülük düşünce yapısının artık düşünce ve hayalden öte bir var oluş, haykırış ve birlikte hareket etme günüdür. 3 Mayıs Hüseyin Nihal ATSIZ’ın düşünce ve açıkça ifade ettiği fikirleri, yazıları nedeniyle yargılanmak üzere 2. oturumu yapılan mahkeme sırasında Milliyetçi Öğrencilerin 1944 yılında Ankara’da başlattıkları kayıtlara “Ankara Nümayişi” olarak geçecek bir var oluş biz buradayız ve Türk – Türkçülük fikrini savunuyoruz dedikleri gündür.
Sonrasında Türklük düşüncesini savunanlar için çileli günlere ve tabutluk işkencelerine sürüklese de sonuçta Türkçülük fikri artık sadece fikirde değil bir taraftar kitlesi olan ve eyleme dönen bir var oluş yaşamıştır. Ankara Nümayişi ardından geçen bir yıl sonra 3 Mayıs 1945 yılında Ankara Askeri hapishanesinde Nihal Atsız, Zeki Velidi, Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan ve diğer tutuklu mahkumlarca kutlanmış ve aradan geçen 80 yıl boyunca da kutlanmış ve kutlanmaya da devam edecektir.
1940’LI YILLARDA DÜNYA DÜŞÜNCE SİSTEMİ
3 Mayıs gününe gelinceye öncelikle dönemi doğru anlamak ve o zamanlardaki düşünce yapısını ve siyasi gelişmeleri doğru okumak gerekmektedir. 1940 yıllar Avrupa’da Nazi Almanya’sının güçlendiği yıllardı. Nazi Almanyası’nın temellerini ise Üstün Irk Almanlar, Arı Irk Almanlar şekillendirme ve kendisi dışındaki tüm ırkları milletleri alt ırk olarak değerlendirmek idi. Bu sırada Rusya da ise Sovyetler birliği yönetimi komünist düşünce ile yönetilmekte ve bu düşünce yapısı ile yayılma genişleme çalışmaları yürütmekte idi. Bu tarihlerde Avrupa ise 1. dünya savaşının verdiği ekonomik zorluklar, yeniden yapılanma ve siyasi iç meselelerle uğraşmakta idi. Nazi Almayasının en büyük rakibi hem askeri hem de siyasi olarak Rusya’ydı.
Bu siyasi olaylar çerçevesinde yeni kurulan ve Mustafa Kemal Atatürk’süz yıllara alışmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti ise siyasi olarak çelişkiler içindeydi. Bir gurup yöneticiler ve askeri komutanlar Almaya tarafında yer alsa da ülkemizde komünizm de siyasi çevrelerce yayılmakta idi.
TÜRKİYE’DE TÜRKÇÜLÜK DÜŞÜNCESİ
5 Ağustos 1942 yılında Meclis Kürsünden okunan kabine programı sonunda dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun;
Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız
ifadeleri ile Türkçülük fikri ilk defa siyasi olarak dile getirilmiştir. Ancak Almanya-Rusya savaşında güç dengelerinin Almanya adına değişmesi sonucunda hükümetin bu sözleri sadece bir politik ve yandaş arama cabasıyla ele aldığı ve acı tecrübelerle anlaşılmıştır. Bu sözlerden güç alarak Hüseyin Nihal ATSIZ tarafından kaleme alınan yazıların hükümet ve ülke içinde ses getirmesi ve yaşanan olaylar bu yaşananların özetler gibiydi.
BAŞVEKİL SARAÇOĞLU ŞÜKRÜ’YE AÇIK MEKTUPLAR
3 Mayıs’a gelinen süreci anlamak ve doğru yorumlamak önemlidir. 5 Mayıs 1942 tarihinde Meclis kürsüsünden okunan kabine programı ve ardından vurgulanan Türklük, Türkçülük söylemlerinden cesaret alarak kendine fikren yakın hissettiği dönemim başbakanı Şükrü Şaraçoğlu’na Hüseyin Nihal ATSIZ tarafından yazılan mektuplar ile 3 Mayıs Ankara Nümayişi ve ardından gelecek olan Irkçılık-Turancılık davaları süreci başlamış oldu. İlk mektup Orhun dergisinin 1 Mart 1944 tarihli yayınlanan 15. sayısında bir makale olarak yayınlanmıştır.
Hem Türkçü, hem de başvekil olduğunuz için size bu açık mektubu yazıyorum. Yalnız başvekil olsaydınız bunları yazmak emeğine katlanmazdım. Çünkü Türkçü olmayan bir başvekile hitap etmenin ne kadar boş olduğunu bilirim. Yalnız bir Türkçü olsaydınız yine yazmaya lüzum görmezdim. Çünkü, faydasız kalacak olduktan sonra, sizden daha eski Türkçülerle yurdun dertlerini her zaman konuşabilirim. Fakat Türkçü olarak idare mekanizmasının başında olduğunuz için sizinle konuşmaktan faydalar doğabileceğine inanıyor, onun için size hitap ediyorum.
2. açık mektup yine Orhun dergisinin 16. sayısı da 1 Nisan 1944 tarihinde yine Hüseyin Nihal ATSIZ tarafından yayınlanmıştır. Bu ikinci mektubunda dönemin Milli Eğitim Bakanlığından bazı kişilerinde isimlerini vererek bunların Komünist düşünceye sahip olduklarına dikkat çekerek dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i sorumlu ilan ederek istifasını istemiştir.
Sayın Başvekil,
Orhun’un mart sayısında size hitaben yazdığım açık mektup Türkçü çevrelerde çok iyi karşılandı. Yurdun türlü bölgelerinden aldığım mektuplarla telgraflar büyük bir efkârı umumiyeye tercüman olduğumu bana anlattı. Size gelince, bunu sizin de iyi karşıladığınızı biliyorum. Orhun’u okuduğunuz zaman hiçbir şey söylememiş, yalnız acı acı gülümsemiş olsanız bile yine iyi karşılamış olduğunuza inanırım. Çünkü ben o acı gülümseyişin manasını anlarım. Çünkü gönlünüzün bizimle birlikte çarptığına, yurt meselelerini tıpkı bizim gibi düşündüğünüze inancımız vardır.
SÖZDE HAKARET DAVASI VE 3 MAYIS 1944 ANKARA NÜMAYİŞİ
İkinci mektuptan sonra hükümetin hükümet yapılan eleştirileri kabullenemeyip Türkçüler aleyhine baskı kurmaya başlamıştır. 2. mektupta adı geçen ve ATSIZ tarafından vatan haini olarak nitelendirilen sözde yazar Sabahattin Ali tarafından ATSIZ’a hakaret davası açılmıştır. Bu süreçte Orhun dergisi de hükümet tarafından kapatılmıştır. Davanın 2. duruşması 3 Mayıs 1944 tarihinde Ankara’da görülmektedir. Bu sırada salona girmek isteyen Türklük ve Türkçülük yanlısı gençler mahkeme salonuna alınmamıştır. Mahkeme salonundan Ulus Meydanına yürüyen gençler burada İstiklal Marşı söylemiş ve Komünizm aleyhinde sloganlar atmıştır. Başbakan Şükrü Şaraçoğlu ile görüşmek isteseler de bu istekleri ret edilmiş ve göstericilere sert müdahale edilmiştir. Bu müdahale sırasında 165 üniversiteli genç tutuklanmıştır.
“3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, edebî ve ilmî sınırları pek aşmayan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısı’nda birdenbire hareket oluverdi… Önümüzdeki yüzyılın tarafsız tarihçileri 3 Mayıs’ın bir dönüm noktası olduğunu elbette teslim edeceklerdir.”
Hüseyin Nihal ATSIZ
Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.
Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ
Üsteğmen rütbesiyle nümayişe katılan ve ardından göz altına alınan Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ olayla ilgili olarak “Bunlar Millî Şef ve onun gözde Millî Eğitim Bakanına nasıl gösteri yapabiliyorlardı? O zamana kadar Millî Şef’in müsaade etmediği hiçbir gösteri yapılamazdı. Demokrasi, Eşitlik, Hürriyet, Gençlik… Bütün bunlar Türkiye’nin 1944 iktidarında hep palavradır. Halkın alkışları, gençlikten çıkacak “yaşa” naraları kayıtsız şartsız İnönü’nün tekelinde kalmalıdır.” ifadelerini kullanmıştır. Nümayiş sonrası gösterilere katılan gençler tespit edilmiş ve tutuklanmıştır. Tutuklanan gençler dövülmüş büyük işkenceler görmüştür. Başbuğun ifadesiyle; “3 Mayıs günü heyecanla sokağa fırlayan gençler kıyasıya dövüldüler. Kafaları yarıldı, gözleri patladı. Bazılarının kolları, kaburgaları kırıldı”
Mahkeme sonrası ATSIZ da gözaltına alınmıştır.
IRKCILIK-TÜRKCÜLÜK DAVASI
7 Eylül 1944 tarihinde ATSIZ ile birlikte 23 sanığın tutuklanması ile artık Irkçılık-Türkçülük davası olarak adlandırılan süreç başlamış olmuştur. 7 Eylül 1944 yılında başlayan davada sanıklar “nizam düşmanlığı”, “gizli cemiyet kurmak”, “hükûmeti devirmeye çalışmak” gibi suçlamalar yöneltilmiştir. Mahkeme 65 oturum sürerek 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlandı. Dava ile 13 sanık beraat ederken Prof. Dr. Zeki Velidî Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Nurullah Barıman, Cihat Savaşfer, Nejdet Sançar, Dr. Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal’a 10 yıla kadar uzanan değişik hapis ve sürgün cezaları verilmiştir. Daha sonra Askeri Yargıtay’a taşınmıştır. Yüksek Mahkeme 1. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nin bu kararını “usul ve esas yönünden” bozmuştur. Tutuklu sanıkların hemen salıverilmesini ve davanın 2. Sıkıyönetim Mahkemesinde görülmesini kararlaştırmıştır. Bu karar ile 26 Ekim 1945 günü tutuklu tüm sanıklar salınıvermiştir.